22 Şubat 2017 Çarşamba

Kan ve Aşk



Kitap İngiltere’nin güneyinde geçmektedir. Bu topraklar Bristol ve Truro hanedanlığına bağlıydı. Bristolu Edessa Lordları yönetirken; Truro’yu ise Loren Lordları yönetmekteydi. Bu iki hanedan arasında uzun yıllardır bir kavga vardı. İngiltere Kralı,1706 yılında iki hanedanlığının kavgasını bitirmek için bir barış anlaşması yapmıştır. Fakat bir gün Lord Loren pusuya düşürülüp, Edessa adına kullanan kişiler tarafından öldürülür. Lorenlerin başına Frederich geçer. Frederich hanedanlığı ayakta tutmak için yardım aramaya gider ve olası bir savaş çıkmaması için kardeşi Emma’nın yerine geçmesini ister. Emma diğer prenseslerden farklıdır. Herkes ne kadar kötü gözle baksa da kılıç ve ok kullanır ki bu konuda iyidir. Köylerden birinde bir yangın çıkar. Emma askerlerle birlikte kontrol etmeye gider ama karşılarını Edessa çıkar. Edessa Lordu Vincent ile savaşırken asıl kimliği ortaya çıkar. Vincent Emma’yı rehin alır ve Frederich gelene kadar onlarda kalacağını söyler. Emma ve Vincent başkahramanlar olmasına rağmen; kesinlikle sevmediğim karakterlerdi. Her ne kadar kendisine fazla yer verilmese de en sevdiğim karakter Travis’dı. Travis her ne kadar resmi olmasa da Emma’nın nişanlısıydı. Herkes Emma’yı değiştirmeye çalışıp, erkek gibi davrandığı için kimse onunla evlenmek istemezken Travis onu sevdi. Emma ve Vincent birlikte oldukları zaman Emma’nın bütün suçu Vincent’e atıp kendini masum göstermeye çalışması sinir bozucuydu. Emma’nın Travis’i yüz üstü bıraktığını düşündüğü zamanlarda Vincet ile düğünlerinde Travis’in de olmasını istemesine sinir oldum. Kitabın sonlarına doğru Emma’nın babasını öldüren kişi ortaya çıkıyor. Katili öğrenince şaşırdım ve ilk başta inanamadım. Emma adalet istiyorum deyip durdu ama babasının yaptıklarından sonra bunları demesi çokta saçmaydı. Emma, sevdiği kişi öldürülünce adalet için katilin ölmesini isterken başkası yapınca kötü... Vincet’ın Elie adından bir kızı var. Her ne kadar sonradan değişse de yıllarca kızını görmezden gelip, ona ilgi göstermemesi Vincet’i sevmeme nedenlerimden biriydi. Elie’ye bu konu da çok üzüldüm. 


  -------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hiçbir Aşk kanla yazılamaz
İntikam ateşinin AŞK'a aşka dönüşme savaşı
Yıl 1760… 
Kelimelerin sustuğu, kılıçların konuştuğu yedi yıl savaşları tüm acımasızlığıyla devam ederken AŞK intikam ateşinde doğacaktı…
Bir Leydi;
Hoyrat bir nehir, ateşten doğan keskin bir kılıç, yayından fırlamış bir ok, ne aşka boyun eğer ne de kanla yazılacak bir kadere…
Bir Lord; 
Öfkeyle kaynayan bir okyanus, fırtınalarla bilenmiş bir hançer, ne sınırlara boyun eğer ne de aşktan örülmüş zincirlere… Nehir ve okyanus, savaş ve barış, tutku ve nefret…

Bir Türk Masalı - Sedat



Hayatın getirdikleri yüzünden hiç istemediği hayatı yaşamak zorunda kalmış, bebekken terk edilmiş ve baba dediği adam ona sahip çıkmıştır. Keşke Sedat’ın annesi hakkında daha fazla bir bilgi olsaydı. En çok merak ettiğim kısımlardan biriydi. Bu kitap da Sedat’ın geçmişini, Sado lakabını nasıl aldığını, işlerin başına nasıl geçtiği, Duygu’ya karşı hissettiklerini, Duygu ile karşılaşmaları ve o zamandan sonra öksüzü Duygu için yaptıklarını öğreniyoruz. Sedat’ın geçmişini, duygu ve düşüncelerini öğrenmek güzeldi. Sedat’ın hep yanında duran ve ona yardımcı olan Şehmuz adında biri vardır. Şehmuz çok nadir konuşan ve gizemli biridir. Şehmuz’un hikayesini de çok merak ediyorum. Onun hakkında daha fazla bir bilgi olsaydı iyi olurdu. Bir Türk Masalı serisi severek okuduğum bir seriydi. Duygu.Ali,Bekir ve Sedat; kimsesizliklerini, acılarını, birbirlerine kol kanat gererek mükemmel bir aile oldular.

  -------------------------------------------------------------------------------------------------------

Aşk...
Ya var olacak hayatında ya da yok.
Ortasında durmayacak…

Bir taş daha koy yüreğinin kıyısına Sedat.
Masumiyetine inen her darbeyi bir zırh gibi geçir üzerine. Görmesinler canının yandığını, duymasınlar acıdan kahrolup yitip gittiğini. Geçilmez bir duvar inşa et acılarını harç edip, kimse kıramasın kalbinin çeperini, kimse göremesin içerde saklananı. Geçit vermez bir dağ gibi dur ayakta, amansız bir tufan ol, yangın ol kaderin önünde. Olur da bir gün sızarsa biri o zırhın içine: yağmur ol, güneş ol, yüreğine nefes ol. Aşk ol Sedat.
Bırak dokunsun yaralarına, acılarına merhem olacak canana can ol.
İyiyim ... İyiyiz ... Biz hep iyi oluruz…

Bir Türk Masalı - Bekir



Annesini kendisini doğururken kaybetmiş, teyze kızının aşkıyla yanıp tutuşan aşık. Askerlik sırasında Sedat ile tanışır. Askerliğini yaparken yanında en yakın dostları Durmuş ve Dursun vardır. Kitapta en sevdiğim karakterlerden biri de Dursun ve Durmuş’tu. Karadeniz şivesiyle konuşmaları ve askerde rahat durmayıp ortalık karıştırmaları eğlenceliydi.Bekir, teyze kızı Selma’yı sevmektedir. Bekir ne kadar Selma’yı istemeye gitse de maalesef eniştesi kızını Bekir’e vermemekte inat etmiştir. Bekir her ne kadar Selma’yı kaçırmak iste de Selma ailesinin izni olmadığı için bu teklifi reddeder. Selma’yı istemeye gelen de çoktur. Hal böyle olunca Bekir’in de başı derttedir. Selma’nın kapısında bekleyip bütün görücüleri tek tek kaçırır. Bekir’in, Selma’nın evinin önünde görücüleri bekleme anları komikti. Hatta bir ara olayı abartıp benzinle kapının önünde bekler. Durmuş ve Dursun’un annesi Hacer Ana sayesinde Bekir sonunda sevdiğine kavuşur. Bekir’in Selma’yı yıllarca sevmesi ve sabırla onu beklemesi çok güzeldi. Bir Türk Masalı serisinde en sevdiğim karakter kesinlikle Bekir’di. Bekir kitaptaki en sessiz ve gizemli olanıydı. Bu kitap da onun duygularını ve düşünceleri öğrenmek güzeldi.


   -------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yaşam, Umut Üzerine Kurulan Camdan Bir Dünya…
Aşk; Bekir'in kaderine yazılmış bir vuslattı ve savaşmadan bu aşka ulaşamayacaktı. Yıllar boyu sadakatle savaşacak, ruhunun karanlığını aşkıyla aydınlatacaktı... Her şeye rağmen sabırdı aşkı... 
Ne geçmişi... ne geleceği... ne umutları yön verecekti hayatına. Dua olacak bir cümle girecekti ailem diyeceği insanlarla birlikte karanlık çökmüş öksüz ruhuna... 
İyiyim... İyiyiz... Biz hep iyi oluruz.
Yıllarca içini kemiren kimsesizliğe, ailem diyeceği, uğruna canını vereceği insanlarda bulduğu sevgi cevap verecekti. 
Kan olmak değildi mesele... 
Mesele can olmaktı...

Bir Türk Masalı - Ali'm


Ali küçük yaşta babasını kaybetmiş,annesiyle yaşam mücadelesi vermeye çalışmış ama işler istediği gibi gitmemiştir. Hayat acımasız yönünü göstermiştir. Bir gün annesini bir adamdan korumak isterken; onu yaralamış ve küçük yaşta ıslah evine girmiştir. Bir gün Sedat, Ali’nin kaldığı koğuşa gelir. Ali’nin yardıma ihtiyacı olduğu anda onu kurtarır. Ali’nin ona bir minnet borcu vardır. Sedat her zaman Ali’yi korur kollar. Ali yıllar sonra hareme bir iş için gider. Orada zorla alıkonulan Aslı’yı görür. Ali ve Aslı’nın macerası burada başlar. Aslı’nın babası eski bir kabadayıdır.Ali ile Aslı zorunlu olarak evlenirler. Ali her ne kadar Aslı’yı sevse de söyleyemez. Ali’nin Aslı’yı kırmak için birçok söz söylemesine rağmen Aslı’nın kendisini ezdirmeyip, Ali’ye laf sokması güzeldi. Ali kitaptaki en eğlenceli karakter olmasına rağmen; en sinir bozucusu da oydu. Yanlarında çalışan Levent ile aralarında ki dostlukları güzel ve eğlenceliydi. Ali’nin annesiyle yıllar sonra karşılaşması beni duygulandırdı. Ali’ye bu konuda çok sinir oldum. Keşke annesinin daha önce yanına gitseydi. 


  ------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Biliyordum, onu gördüğümde yine bütün kalkanlarım bedenimi saracak ve âşık ruhumu saklayacaktım. Artık hiç değilse kendime dürüst olma vaktiydi. Aslı ruhuma işlemişti işlemesine de ben bunu istiyor muydum? Hoş aklıma, ruhuma girerken bana sorduğu yoktu ama korkuyordum. Hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyordum."
Ali Aral, nam-ı diğer Ali'm.. Karanlık ve acımasız bir hayatı seçmek zorunda kalan, korkularını ve pişmanlıklarını kör bir cesaretin arkasına saklayan bir adam… Ali'm, yetimliğinin acısını; Duygu'ya can, Bekir'e kan, Sado'ya yıkılmayan duvar olarak unutmuştu. Hercai arzuların efendisiyken, bir gün hayatına gökten zembille inen Aslı'yla tanıştığında hayatındaki en büyük eksikliğin ne olduğunu anladı: Aşk... Fakat hayatındaki eksik şeyi yerine koymak sandığı kadar kolay olmayacaktı. 
Ali'm, Aslı için yanmayı ve yakmayı öğrenebilecek miydi? Öksüz ruhuna, kana bulanmış geçmişine aşkı anlatabilecek miydi? Ondan kaçan kadını, onu kendinden bile çok seveceğine inandırabilecek miydi?
Hercai arzuların ebedi aşka dönüştüğü Bir Türk Masalı daha...

14 Şubat 2017 Salı

Bir Türk Masalı - Duygu


KİTAP ARKASI

Anne sıcaklığı, baba emniyeti olmayan bir dünyada ayakta kalmaya çalışan kırılganlık abidesiydi Duygu. Üç yoldaşı vardı onu taşıyan. "Develerim" derdi onlara. O develer ki İstanbul'un en arızalı tipleriydi. Her ne kadar bela makinesi olsalar da Duygu için tek bir gerçek vardı;
"Bekir candı, Ali kandı, Sedat aşktı."
 Ve hayat onlar için bir duadan ibaretti. İyiyim…iyiyiz… biz hep iyi oluruz. Güçlü olmayı en zorlu yollarda öğrenmiş dev bir çınardı Sedat. Hayatta yorulmuş, aşktan ?çoktan vazgeçmişti. Yüreğini ördüğü çelik duvarlar arasına saklamış acımasız bir adamdı o. Acılarla ?atılmış düğümlerin arasında filiz verebilir miydi aşk? Meleği şeytana döndürüp, şeytanın ruhunu ele geçirebilir miydi aşk?

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bir Türk Masalı serisi 4 kitaptan oluşmaktadır: Duygu, Ali’m, Bekir ve Sedat. Duygu’nun babası her zaman doğrular için mücadele eden bir savcıdır. Hal böyle olunca düşmanları da oluyor. Duygu bir gün ailesinin sözünden dinlemeyip dışarı çıkar ve kaçırılır. Duygu’nun bu hatası sonucu babası öldürülmüş, annesi ise babasının acısına dayanamamış ve intihar etmiştir. Duygu küçücük yaşına rağmen birçok şey yaşamıştır. Her şeyden vazgeçtiği sırada Sedat, Bekir ve Ali çıkagelir. Duygu’nun deyimiyle Duygu ve develeri yeni bir maceraya atılırlar. Duygu ve develerinin başından bir sürü olay geçmiş, öksüzlüklerini ve acılarını birbirlerine sığınarak gidermeye çalışmışlardır. Hani aile olmak için kan bağına ihtiyaç yoktur diyorlar ya bu söz tam onlar için söylenmiş. Duygu ve develeri arasındaki bağ o kadar güzel ve özel ki insan kıskanmadan edemiyor. Duygu için; ”Bekir candı, Ali kandı, Sedat aşktı.”